Peki ya şöyle olsaydı ?

SON PERDE

Taksim, 10 Ekim Cumartesi, 22.00 suları

Arzu : Yani cidden açacak mısın şimdi blog? Ben : Yüzdeee yüz, kesin kararlıyım !

Başlangıçtan hemen sonraları

Daha 4 yaşında bir çocukken ressam olmak isterdim. Dediklerine göre harikulade resimler çiziyormuşum. Ama aldılar elimden kalemimle renkli boyalarımı. Ne yapacaksın ressam olup dediler, 4 yaşındaki bana !!

Doktor ol, mühendis ol, avukat ol..

8 yaşındayken yatırım yapıp aldığımız Batıkent’teki eve taşındık. ( Ankara )  Karşımızdaki eve sürekli birileri taşınır, sonra terk ederlerdi. Ben orda ne doktor, mühendis, avukat olma şansları kaçırdım. Tamda istedikleri gibi aslında.. Nasıl mı?

– Naber birader ? Ben Taner.

Taner… Bu gelgiti çok olan komşularımızdan birinin oğluydu. Taner evimize ne zaman gelse turizm okumak istediğini söylerdi. (Hukukta diyebilirdi) Bende meslek lisesi sınavlarında yapılması gereken 5 tercihten sonuncusuna ne yazacağımı bulamamıştım. Bana “işte bak şu Taner abin turizm diye ölüyor, boş yer kaldıysa onu yaz, hem nolucakki sanki bu senin için altı üstü bir deneme sınavı” dediler. Yazdım..

Aynı yıl Fen Lisesini kazanmış olmam babamın “turizmin geleceği var, bak ne güzel 3-4 yabancı dilin, garantide mesleğin olur” düşüncesini değiştiremedi. Nitekim meslek lisesi öğrencisi olmuştum. Sonra ÖSS’ye girdik ve Boğaziçi Turizmi kazanarak İstanbul’a geldim. Ressam olacaktım evet ama meslek lisesi öğrencisinin kaderi alnına çiviyle yazılmıştır. Mecburiyetten başka tercih yapamadım. Okulu bitirdikten sonra birçok firmaya başvuru yaptım. Öyle kolay kolay firma beğenebilme yeteneğinede asla sahip olamadım. Kiminin mülakatına bile çağrılmazken bazılarının 6. 7. (bitmek bilmeyen) mülakatlarında elendim.

Sonra tarif edemeyeceğim bir rastlandı ağı ile çalıştığım şirkete girdim.

“Ezber Bozan” Arzu

Eminönü’nden Kadıköy’e giderken “ben pazarlamacı adayıyım Arzu, kendimce orijinal fikirlerim, stratejilerim var” dedim, “ezber bozan” Arzu da bana dedi ki “bir blog açsana.”

Şimdi sorum:

Bu blog açma kararını “peki açayım” demekle ben mi vermiş oldum?..

Peki ya şöyle olsaydı..

İstanbul seyrindeki Anadolu Expresi,15 Ağustos1978

Babamla annem İstanbul’a giden bir trende karşılaşmasalardı? Babam tam karşı koltukta değil de bir vagon geride olsaydı? ya da dedem bugün hava biraz limoni deyip 15 ağustos yerine 16 ağustosta gitmeye karar verseydi İstanbul’a ?

Tornavida istemek için gelmiş ama çayın cezp ediciliğine dayanamayan yan komşumuz öylece kendi kendine oyalanan bana bakıp “sen ne müthiş bir yeteneksin” deyip “bizimde bir Picasso muz olacak yakında” diye de gaz verseydi babama?

Yatrımımızı Batıkent yerine Demetevler’e yapsaydık da o turizm aşığı çocuğu (şimdi turizmden bir haber bir ilkokul öğretmeni) hiç tanımasaydık ? Meslek lisesi formunun son tercihini boş bırakıp fen lisesine gidebilseydim? Lisedeyken orta öğretim puanım için hayati önemi olan servis dersi notumu 4 ten 5 e yükseltmesi için Hatice Hanımın kapısında 8 dakika beklemeden ona orda hayatının ayarını verecek cesareti bulamayıp İstanbul yerine İzmir Dokuz Eylül de okusaydım ? Ya da bir klasiğe dayayıp sırtımı sınavda kaydırma yapsaydım? 🙂  (Hani her yıl bir tanıdığımız öyle bir “gaf” yapar ya, bizleri “saf” zannederek.)

Şirketimizin sahibi Güzel Sanatlar yerine İnşaat Mühendisliği okusaydı ? İş yerim bir reklam ajansı yerine ailenizin manavı olsaydı ?

Abartayım mı? (0,00..01 lik ihtimaller)

İnternet denen şeyi bulmak kimseciklerin aklına gelmeseydi? ( gerçektende “kesin” başka biri bulur muydu? )

Peki ya Bill Gates ile Steve Jobs bir savaştalarmışçasına daha iyi olmaya çalışmayıp, şu laptop ı önüme koymak yerine “yav Bill, boşverelim gali, uğraş uğraş nereye gada? Satalım daşı daalayı Adana ya yeeleşelim, gasmayalım geeendimizi.”

“vallahi doğru değyon, belkim pamuk bilem yetiştiririz, olmamı? şeklinde bir muhabbete sarsalardı ?

Saçmalık derecesinde “ihtimaller” versem? (virgülden sonra alabildiğine sıfırlı)

Çalıştığım yere iş görüşmesine giderken Yeşilçam karakteri yaşlı kör amcam “evlat geçir karşıya beni kap çantadaki yeşilleri” deseydi ? ( Hala mülakata gidiyor olurmuydum? )

Hmm.. dur şimdi, sevdim ben bu blog işini..

De ki göktaşı dönmüş son düzlüğü Usain Bolt gibi uçarak geliyor, ya da attı tepesi güneşin ” yeter be kardeşim, bizdeki de enerji be ya” dedi.

Olamaz mı? Sol kanattan hızla gelen Venüs bir vücut çalımıyla Dünyayı geride bırakarak yerde duran krater yuvarlak Ay’ı falsolu bir şekilde 6 pasa kesse ve gerilerden gelen Uranüs Satürn’ün üzerinden aşırtıp rovaşataya kalksa Ay’ı kara deliğin 90 larına taksaydı? (  tamam tamam 🙂  )

Şuna ne dersiniz ?

Daha ilk yazım olan bunu bitiremeden karşı çatıda gördüğüm diğerine kur yapan güvercinin düşüncelerimi değiştirebilme ihtimali var desem?  🙂  ( Bozuk bir ruh halim olsa ve aşık olasım gelse, sonrada tanışacağım ilk kız CSI Miami tarafından bölüm başından beri aranan seri katil çıksa ve dizinin sonu gelmeden beni bir güzel öldürse ? ) Komik olma Murat ?

Geldiğimiz noktada, geçmişte bir kelebek kanatlarını başka şekilde çırpsaydı tüm evrenin gidişatı değişirdi tezi gelecek için farklımı görünüyor yani şimdi ?

Görünmüyor diyenler için bir soru; Afrika’nın bilmem ne ormanında tepesinden geçen helikopteri tanrısı zanneden bir kabile yerlisinin benim kararlarımı dahası hayatımı değiştirebilme ihtimali var mı ?

Kader.. deyip geçiştirmek istemiyorum, zira kader bunları yapacaksın gibi bir dikte değil, hayatıma etki edecek olayların ve “seçimlerimin” önceden görülebilmesidir.

Başlarda 6 farklı insanın hayatımın gidişatını nasılda değiştirebildiğinden bahsetim. Peki desem ki bu sayıyı ben 6 milyar yapabilirim ?

Plan yapmak ve bir hedef sahibi olmak tabii ki güzel ama ben bunu çoook istiyorum derken uzunca sakallı, yaşlı evren dedenin bize bakıp Taş Devrindeki Barney Moloztaş misali hih hih hih diye tatlı tatlı hıçkırdığını duyabiliyor muyuz?

Şimdi

Arzu : Yani cidden açacak mısın şimdi blog ?   Ben : Yüzdeee.. yüz , kesin kararlıyım !

25 yıl önce

Hemşire Hanım : haha, komikmiş bu flashforward.. peki Murat, cidden açacak mısın bir blog ?

Tek gözü kapalı annesine bakan 52 cm ben : Yüzdeee …

Ben 4 yaşında harikulade resimler yapabilen, ille de ressam olucam diyen bir ufaklıktım. Daha da önemlisi ressam olmak benim kararımdı ve henüz hiçbirşey kararımı etkileyememişti..

Durun bir saniye.. O TV 1 deki bonus kafalı, resim yapan amca Bob Ross mı?

Ekim 23, 2008 tarihinde Aha! deyip yazıyorum içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin. 4 Yorum.

  1. Murat Türkön

    TRT 2’deki Bob Ross’a herkes hastaydi… Gerci biz sadece seyretmekle yetiniyorduk, cizmek gibi bir yetenegimiz olmadigi icin, belki de var mi, yok mu hic denemedigimiz icin?

    Bu yazini fazlasiyla begendim, üstü kalsin adasim 😉 Devamini bekliyorum…

  2. Murat kardeşim,
    Öncelikle yeni blog’un hayırlı uğurlu olsun. Yazını okurken keyif aldığımı söylemeliyim. Ben de yaklaşık 9-10 aydır bir blog açayım diyorum ama sürekli diğer işlerin arkasına atıyorum. Senin bu girişimin bana da cesaret verdi 😉 Pazarlamadan pek anlamasam da aha! deyip yazdıklarının takipçisiyim 🙂

  3. Çok teşekkür ederim arkadaşlar, Bob amcayı hepimiz çok severdik tabii ki, bir de, darısı başına diyelim Esad 🙂

  4. Saçmalık derecesinde ihtimaller yığınıdır hayat. Bob Ross bir ihtimalin sonucudur.

Murat Hatip için bir cevap yazın Cevabı iptal et